Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu
Hablemitoğlu Ankara Enstitüsü-Kurucu
Direktör
sengul@hablemitoglu.net
Suriye'de yıllardır süren savaş, bizim için de,
gelişmiş batı dünyası için de insanlığın sınandığı bir mücadeleye dönüştü.
Savaş her zamanki gibi en çok kadınları ve çocukları etkiliyor. Suriyeli kadınlar,
genç kızlar, sığınmacı olarak barındıkları ülkelerde tacizle ve zoraki
evliliklerle karşılaşıyorlar. Ailelerini kurtarmak adına feda edilen genç
kızlar için evlilik, yuva kurmak anlamına gelmiyor artık. Türkiye’de bir meta
oldu sığınmacı kadınların her biri. Kontrol mekanizması yok, 250-500 liraya
satılıyorlar. Suriye'de son bir kaç yılda 4 milyondan
fazla insan ülkesini terk etti ve çok azı Batı ülkeleri tarafından kabul
edildi. Göçmenlerin tamamı komşu ülkelere (Lübnan, Mısır, Irak, Ürdün ve
Türkiye) sığındı. Bu ülkeler ve Türkiye uzun süre açık kapı politikası
uyguladılar. Son dönemde ise, sınır geçişleri zorlaştırıldı, hatta toplama
kamplarından söz ediliyor. Yaşanan dramları ancak büyük kentlerin
kavşaklarında, kentsel dönüşümle boşaltılan kenar alanlarında onlara rastladığımızda
hatırımıza getiriyoruz.
Sığınmacılar 1951 Cenevre Sözleşmesi'ne
göre mülteci olarak tanınmıyor, 'misafir'
statüsü ile barındırılıyor. Bu misafirler, geçici koruma statüsü ile sınır
illeri olan Hatay, Gaziantep, Kilis ve Şanlıurfa'da; sayının artması sonrasında
ise Kahramanmaraş, Adıyaman, Osmaniye, Adana, Mardin ve Malatya illerinde de
oluşturulan çadır ya da konteyner kentlere yerleştirildiler. Türkiye'nin sığınmacı
kamplarını göklere çıkaran batı ülkeleri, mülteci akınını durdurmak için
Türkiye’ye tampon ülke konumu belirledi. Üste para bile veriyor. Sığınmacılar
yeter ki, batıya gidip güvenli kentleri işgal etmesinler. Türkiye’deki 22 geçici barınma merkezinde yaklaşık 300 bin sığınmacı
yaşıyor. Bu insanların 107 binini kadınlar oluştururken, 18 yaş üstü kadın
sığınmacı sayısının 50 bini aştığı, evli kadınların çoğunun savaşta eşlerini
kaybettiği biliniyor.
Bu yılın ilk yarısında,
kadınların kürtaj ve doğum kontrolü hizmetlerine güvenli erişimini sağlamayı
amaçlayan "Women on Waves" (Dalgalar Üstündeki Kadınlar - WOW)
örgütü, Suriyeli sığınmacı kadınlara destek amacıyla Türkiye'ye geldi. Örgüt, Women on Waves örgütü dünyada, kürtajın yasal olmadığı ya da
kısıtlı koşullarla yapılabildiği ülkelerdeki kadınların uluslararası sularda
güvenli şekilde kürtaj olmalarını sağlayan gemi kampanyalarıyla biliniyor. WOW
gemisi geçmişte Fas, İspanya, Portekiz, Polonya ve İrlanda'yı ziyaret etmişti.
Gemiler uluslararası sularda iken sadece kendi bağlı olduğu ülkelerin
yasalarına tabi tutulduğu için, bu kadınlar Hollanda yasaları altında yasal
şekilde kürtaj olabiliyorlar. Örgüt, internet üzerinden de "Women on
Web" servisiyle kadınlara medikal kürtaj konusunda, Türkçe de dahil olmak
üzere 12 dilde danışmanlık hizmeti sağlıyor.
Milenyumlu yılları yaşıyoruz ve kadınların yaşamları geçmişle
karşılaştırdığımızda çok değişti. Ancak değişmeyen tek şey, kadınların hala,
bitmeyen savaşların her bin yılda, her yüz yılda mağdurları olmaları. Bu talih
değişmiyor, ne yazık ki… Üstelik tecavüz ve zorla gebeliğin bir savaş suçu
olduğu bilinmesine rağmen. Matei Vicniec’in diyor ki; “kadın
bedeni savaşın bir cephesi haline geliyor. Bir zamanlar şövalyenin kılıcı
hasmının kanına bulanırdı. Şimdi askerin penisi ırzına geçilen kadınların
çığlıklarına bulanıyor.” Tecavüz her
milletten, her inançtan, her statüden erkeğin işlediği bir suç. Savaş ve
karışıklık dönemlerinde tecavüz bir strateji/silah olarak kullanılıyor. Göç yolunda ve sığınılan ülkelerde,
kadınların ve kız çocukların güvenlikleri yok. Özellikle Türkiye’de
araştırmaların da ortaya koyduğu bazı acı gerçekler var. İnsan ticaretine
kurban giden kadınların yaş ortalaması 15-18 arasında. Yaş sınırının 13 yaşa
kadar düştüğü, 15-20 yaş arası genç kadınların fuhuş sektöründe daha fazla
talep edildiği belirtiliyor. Kuma dramı, erken yaşta evliliklerin daha da artması
ile mülteci kadınların istenmeyen gebelikler ve çoğunlukla yasa dışı kürtaj
yaşaması da kaçınılmaz oluyor bu durumda.
İstatistiklere göre 2011'den bugüne
değin 30 binin üzerinde Suriyeli mülteci kadının Türkiye'de doğum yaptığı ve bu
kadınların birçoğunun tecavüz sonucunda gebe kaldığı biliniyor. Dünyada her yıl
48 bin kadın güvenli olmayan kürtaj nedeniyle ölüyor. Çünkü birçok kadın kürtaj
yasal ya da erişilebilir olmasa da bunu kendi başlarına, yapmaya çalışıyor.
Medikal kürtaj ilaçlarının eczanelerde satışı da, 2012'den itibaren durduruldu.
Bu ilaçlar Dünya Sağlık Örgütü'nün zorunlu ilaçlar listesinde olduğu için
tamamen yasaklanamıyor, ancak erişimin engellenmesi için hastanelere kısıtlı
miktarlarda veriliyor ve sirkülasyonu sınırlanıyor. Ve biz hala kadın için bir
hak olan kürtajla ilgili yerel sorunumuzu aşamamışken, mülteci kadınlara destek
olmamızı kimse beklemesin. Türkiye’de kadınlar öteki, sığınmacı kadınlar daha
fazla öteki. Ve bu, sonlanacak gibi de görünmüyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder