4 Şubat 2016

Ötekiden Daha da Ötekiler: Sığınmacı Kadınlar

Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu
Hablemitoğlu Ankara Enstitüsü-Kurucu Direktör
sengul@hablemitoglu.net

Suriye'de yıllardır süren savaş, bizim için de, gelişmiş batı dünyası için de insanlığın sınandığı bir mücadeleye dönüştü. Savaş her zamanki gibi en çok kadınları ve çocukları etkiliyor. Suriyeli kadınlar, genç kızlar, sığınmacı olarak barındıkları ülkelerde tacizle ve zoraki evliliklerle karşılaşıyorlar. Ailelerini kurtarmak adına feda edilen genç kızlar için evlilik, yuva kurmak anlamına gelmiyor artık. Türkiye’de bir meta oldu sığınmacı kadınların her biri. Kontrol mekanizması yok, 250-500 liraya satılıyorlar. Suriye'de son bir kaç yılda 4 milyondan fazla insan ülkesini terk etti ve çok azı Batı ülkeleri tarafından kabul edildi. Göçmenlerin tamamı komşu ülkelere (Lübnan, Mısır, Irak, Ürdün ve Türkiye) sığındı. Bu ülkeler ve Türkiye uzun süre açık kapı politikası uyguladılar. Son dönemde ise, sınır geçişleri zorlaştırıldı, hatta toplama kamplarından söz ediliyor. Yaşanan dramları ancak büyük kentlerin kavşaklarında, kentsel dönüşümle boşaltılan kenar alanlarında onlara rastladığımızda hatırımıza getiriyoruz.

Sığınmacılar 1951 Cenevre Sözleşmesi'ne göre mülteci olarak tanınmıyor, 'misafir' statüsü ile barındırılıyor. Bu misafirler, geçici koruma statüsü ile sınır illeri olan Hatay, Gaziantep, Kilis ve Şanlıurfa'da; sayının artması sonrasında ise Kahramanmaraş, Adıyaman, Osmaniye, Adana, Mardin ve Malatya illerinde de oluşturulan çadır ya da konteyner kentlere yerleştirildiler. Türkiye'nin sığınmacı kamplarını göklere çıkaran batı ülkeleri, mülteci akınını durdurmak için Türkiye’ye tampon ülke konumu belirledi. Üste para bile veriyor. Sığınmacılar yeter ki, batıya gidip güvenli kentleri işgal etmesinler. Türkiye’deki 22 geçici barınma merkezinde yaklaşık 300 bin sığınmacı yaşıyor. Bu insanların 107 binini kadınlar oluştururken, 18 yaş üstü kadın sığınmacı sayısının 50 bini aştığı, evli kadınların çoğunun savaşta eşlerini kaybettiği biliniyor.

Bu yılın ilk yarısında, kadınların kürtaj ve doğum kontrolü hizmetlerine güvenli erişimini sağlamayı amaçlayan "Women on Waves" (Dalgalar Üstündeki Kadınlar - WOW) örgütü, Suriyeli sığınmacı kadınlara destek amacıyla Türkiye'ye geldi. Örgüt, Women on Waves örgütü dünyada, kürtajın yasal olmadığı ya da kısıtlı koşullarla yapılabildiği ülkelerdeki kadınların uluslararası sularda güvenli şekilde kürtaj olmalarını sağlayan gemi kampanyalarıyla biliniyor. WOW gemisi geçmişte Fas, İspanya, Portekiz, Polonya ve İrlanda'yı ziyaret etmişti. Gemiler uluslararası sularda iken sadece kendi bağlı olduğu ülkelerin yasalarına tabi tutulduğu için, bu kadınlar Hollanda yasaları altında yasal şekilde kürtaj olabiliyorlar. Örgüt, internet üzerinden de "Women on Web" servisiyle kadınlara medikal kürtaj konusunda, Türkçe de dahil olmak üzere 12 dilde danışmanlık hizmeti sağlıyor.
Milenyumlu yılları yaşıyoruz ve kadınların yaşamları geçmişle karşılaştırdığımızda çok değişti. Ancak değişmeyen tek şey, kadınların hala, bitmeyen savaşların her bin yılda, her yüz yılda mağdurları olmaları. Bu talih değişmiyor, ne yazık ki… Üstelik tecavüz ve zorla gebeliğin bir savaş suçu olduğu bilinmesine rağmen.   Matei Vicniec’in diyor ki;  “kadın bedeni savaşın bir cephesi haline geliyor. Bir zamanlar şövalyenin kılıcı hasmının kanına bulanırdı. Şimdi askerin penisi ırzına geçilen kadınların çığlıklarına bulanıyor.” Tecavüz her milletten, her inançtan, her statüden erkeğin işlediği bir suç. Savaş ve karışıklık dönemlerinde tecavüz bir strateji/silah olarak kullanılıyor.  Göç yolunda ve sığınılan ülkelerde, kadınların ve kız çocukların güvenlikleri yok. Özellikle Türkiye’de araştırmaların da ortaya koyduğu bazı acı gerçekler var. İnsan ticaretine kurban giden kadınların yaş ortalaması 15-18 arasında. Yaş sınırının 13 yaşa kadar düştüğü, 15-20 yaş arası genç kadınların fuhuş sektöründe daha fazla talep edildiği belirtiliyor. Kuma dramı, erken yaşta evliliklerin daha da artması ile mülteci kadınların istenmeyen gebelikler ve çoğunlukla yasa dışı kürtaj yaşaması da kaçınılmaz oluyor bu durumda.

İstatistiklere göre 2011'den bugüne değin 30 binin üzerinde Suriyeli mülteci kadının Türkiye'de doğum yaptığı ve bu kadınların birçoğunun tecavüz sonucunda gebe kaldığı biliniyor. Dünyada her yıl 48 bin kadın güvenli olmayan kürtaj nedeniyle ölüyor. Çünkü birçok kadın kürtaj yasal ya da erişilebilir olmasa da bunu kendi başlarına, yapmaya çalışıyor. Medikal kürtaj ilaçlarının eczanelerde satışı da, 2012'den itibaren durduruldu. Bu ilaçlar Dünya Sağlık Örgütü'nün zorunlu ilaçlar listesinde olduğu için tamamen yasaklanamıyor, ancak erişimin engellenmesi için hastanelere kısıtlı miktarlarda veriliyor ve sirkülasyonu sınırlanıyor. Ve biz hala kadın için bir hak olan kürtajla ilgili yerel sorunumuzu aşamamışken, mülteci kadınlara destek olmamızı kimse beklemesin. Türkiye’de kadınlar öteki, sığınmacı kadınlar daha fazla öteki. Ve bu, sonlanacak gibi de görünmüyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder