Prof. Dr. Şengül
Hablemitoğlu
Hablemitoğlu Ankara
Enstitüsü- Kurucu Direktör
sengul@hablemitoglu.net
Günümüzde
kariyer yapmak isteyen kadınlar, yumurtalarını dondurup yıllar sonra
istedikleri zaman hamile kalabileceklermiş. Epeydir ben de, kariyerimin ilk
yıllarında böyle bir olanağım olsaydı yapar mıydım diye düşünüyorum. Zor bir
karar sanırım. Böyle bir karar vermek zorunda kalmadığıma ise, seviniyorum. Ama
bakıyorum da, geçmişle karşılaştırdığımda, bugünün yaşam koşulları kadınların
kariyer olanakları açısından daha kısıtlayıcı. Rekabetçi ve acımasız çalışma
koşulları, kadınları yaşamın doğallığına müdahale etmeye zorluyor. Doğrusu bu
koşullarda onları yadırgamak yerine, anlamak daha doğru bir yaklaşım gibi
görünüyor. Ayrıca kadınlar kendi yumurtalarını dondurabildikleri gibi, yumurta
bankaları ile anne de olabiliyorlar. Kaldı ki, sperm bankası varsa, yumurta
bankası neden olmasın?
Ancak
yumurta bankaları belli ülkelerde var. Yumurta dondurma işlemi, sperm
dondurmaya göre daha zor ve hassas. Bu yüzden yumurta bankaları sayısı, sperm
bankalarına göre çok daha az. Buna rağmen yurtdışında yasal olarak bunu
uygulayan bazı merkezler bulunuyor. Kanada, İsrail, Almanya, ABD, İspanya,
İngiltere, Polonya ve Belçika’da yasal olarak yumurta bankaları bulunmakta, bu
bankaların tıbbi etik kurallarına bağlı olarak hizmet verebilmesi için de sıkı
denetimler uygulanıyor. Yumurta bankalarında tabii ki, daha sonra kullanılmak
üzere dondurulmuş yumurtalar bulunuyor. Böylece, donör yumurtasıyla hamile
kalmak isteyen kadınlar da tıpkı sperm bankalarında olduğu gibi katalogdan kaş,
göz rengi, boy özelliklerine göre seçim yapabiliyorlar.
Yumurta
dondurmak son yıllarda kadınlar arasında oldukça popülerleşen tercihlerden bir
tanesidir. Türkiye’de 2005 yılından beri yalnızca, yumurtalık fonksiyonu zarar
görmüş hastalar ve kanser hastalarının doğurganlığını korumak için kadınların
yumurtalarını dondurma işlemine yasal olarak izin veriliyor. Kadınların yumurta
rezervindeki azalmalar ilerleyen yaşlarda olabileceği gibi bazen genç
kadınlarda da görülmektedir. 25 yaşındaki bir kadının yumurtalık rezervinde
bazen 45 yaşındaki bir kadının rezervindeki kadar az yumurta bulunabilir. Erken
menopoz ya da yumurtalık rezervinde azalma olarak adlandırılan bu sorun
karşısında yumurta dondurma işlemi uygulanmaktadır. Bazen, kadınların
yaşadıkları sağlık sorunları nedeni ile yumurtalık rezervleri tükenmekte ve
hamile kalmaları mümkün olamamaktadır. Hastalık dışındaki nedenlerden dolayı
yumurtalarını dondurmak isteyen kadınlar ya da başka bir kadının dondurulmuş
yumurtasıyla bebek sahibi olmak isteyenler ABD’ni ya da KKTC’ni tercih
ediyorlar; çünkü Türkiye’de böylesi yasal değil. Örneğin; 25 yaşında kariyer
yapmak isteyen genç bir kadın 10 yıl sonra çözdürmek üzere yumurtasını dondurup
çocuk sahibi olabiliyor.
Donör
olarak kabul edilen kadınlar ise, belli uluslararası kurallara bağlı olarak
seçiliyor. Tüm işlemler, Amerika’daki Amerikan Üreme Tıbbi Cemiyeti (ASRM) ve
Avrupa’daki Avrupa İnsan Üreme ve Embriyoloji Derneği’nin (ESHRE) yayınladığı
kriterlere uygun olarak yapılıyor. Hem ABD’de hem de KKTC’de yumurtasını
dondurmak isteyenlerin öncelikle bazı kontrollerden geçmesi gerekiyor. Yaş,
sosyo-ekonomik durum, hamileliğin ne kadar süre ile erteleneceği önemli ve
donörün hem psikolojik hem de fiziksel bir hastalığının olmaması gerekiyor.
Bunların hepsine bakıldıktan sonra istek mantıklıysa bir araştırma protokolü
içerisinde yumurta dondurma işlemleri yapılıyor. Karşılığında donörlere ciddi
paralar ödenebiliyor. İşin bu yanına ilişkin yorum yapmak ya da eleştiri
getirmek yerine, sanırım çocuk sahibi olmaya ilişkin doğal akışı bir süre
ertelemenin gerekçelerini anlamaya çalışmak önemli.
Yumurtayı Dondurmak
Yumurta
dondurma (egg freezing/yum-don) kadınların yumurtalarının daha sonra
kullanılmak üzere saklanması işlemidir ve yeni bir teknolojidir, ancak
uygulanma oranı son yıllarda artmıştır. Yumurta hücresi insan vücudundaki en
büyük hücredir. Bir sperm hücresi yaklaşık 5 mikron kalınlığında, 7-10 mikron
uzunluğundadır. Yumurta hücresinin büyüklüğü ise, 100 mikrondur ve içinde
spermlere oranla çok fazla sıvı bulunmaktadır. Dolayısıyla bu sıvının
kristalize olmadan ve hücreye zarar vermeden dondurulması gerekmektedir. Sperm
dondurmak kolay olduğundan, donmuş olarak saklanması amacı ile sperm
bankalarının kurulması daha hızlı olmuştur. Klasik dondurma yöntemlerinde buz
oluşumunu engellemek için hücrenin içindeki su dışarı alınırken ve yerine
koruyucu bir sıvı yerleştirilirken, “vitrifikasyon” yönteminde koruyucu sıvılar
yerine hücre içi suyunu çok hızlı bir şekilde hücre dışına alan sıvılar
kullanılmaktadır. Özetle bu yöntem sayesinde embriyo, kristalleşmeye fırsat
vermeyecek kadar hızlı bir şekilde dondurulmaktadır. Ancak, bir kadının
dondurulmuş yumurtalar kullanılarak hamile kalmasının, en iyi iyi olasılıkla, %13,2
olduğu, canlı doğum oranlarının kadının yaşının artmasıyla birlikte azaldığı,
kadınların sağlıklı bebek doğurabildiği en ileri yaşın 44 olduğu saptanmıştır.
Yum-Don Dünyada Popüler -özellikle gelişmiş
ülkelerde-
Konu,
geçtiğimiz aylarda gözüme ilişen eski bir haber yüzünden ilgimi çekiverdi. Haber bilişim dünyasının dev şirketlerinden
ikisinin, Facebook ve Apple, kadın çalışanlarının yumurtalarını dondurmak
istemeleri durumunda, masraflar için 20 bin dolar ödeyecekleri ile ilgiliydi.
Ne tuhaf? Az bir rakam değil bu, ABD
için bu işlemin ortalama maliyeti, 10 yıllık saklama ücreti de dikkate
alındığında; yaklaşık 15 bin dolar. Bu durumda, Facebook ve Apple’ın ayırdığı
bütçe ile işlemin tüm masraflarını karşıladığı anlaşılıyor. Facebook 2014 yılı
içinde bu kararını uygulamaya koydu, Apple ise, 2015 yılında başlayacağını
açıkladı. İyi de neden? Neden bilişimin iki devi yüklü bir meblağ ödemeyi göze
almaktadır? Amerikan İstihdam İstatistikleri Kurumu’nun (Bureau of Labor
Statistics) verilerine göre; bilişim en hızlı büyüyen sektör, ağırlıklı oranda
da gençler istihdam ediliyor. Ve istatistikler, bilişim sektöründeki eleman
ihtiyacı ile mevcut nitelikli eleman sayısı arasında ciddi bir açık olduğunu, aradaki
farkın zamanla daha da artacağını gösteriyor. Bu şirketlerin, yetişmiş
elemanlarını kaybetmemek ve yetenekli bilişim uzmanlarını sektöre özendirmek
için yeni strateji geliştirmelerini anlasak da, kuşku ile yaklaşmamız
gerektiğini düşünüyorum. Yumurta dondurmaya ayrılan bütçenin, her iki tarafın
da yararına olduğu gibi bir ilk izlenime karşın, konuya doğa ve insan
ilişkileri açısından baktığımızda, farklı değerlendirmelere ihtiyaç vardır.
Facebook
ve Apple, kadın çalışanlarının yumurtalarını dondurmak istemeleri durumunda,
masraflar için 20 bin dolar ödeyeceklerine dair açıklamada da bulundular. Kadınlara ‘’Kariyerinizi dondurmak
yerine yumurtanı dondur” denmektedir. Şirketler
yum-don uygulamasını destekleme kararlarını, kadınlar ve erkekler arasındaki
cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılmasında yeni ve büyük bir adım olarak
sunuyorlar, yerseniz tabii ki… Desteğin amacı, kadınların kariyerlerinde
ilerlerken, “biyolojik saat”lerinin neden olduğu bebek doğurmak için zaman
kaybı dezavantajını ortadan kaldırmak. Amerikan medyasında çıkan haberlerin pek
çoğu da bu uygulamayı benzer bir yaklaşımla duyurdu: “Yumurtanı dondur,
istediğin her şeye sahip ol” (freeze your egg, have it all), “Kariyerini
dondurma yumurtanı dondur” (freeze your eggs, free your career) gibi
başlıklarla şirketlerin yumurta dondurma bütçesinin reklamlarını yaptılar.
Biyolojik Saat İşlerken Kariyer Yapmak
Çocuk
sahibi olmak söz konusu olduğunda “biyolojik saat”, kadınların belli bir yaştan
sonra üreme yeteneğini kaybetmesini açıklamak için kullanılır. Kadın bedeninin
“yaşlanma” süreci, işleyen, sürekli geçen zamanı ölçen bir saate
benzetildiğinden, kadınlar için endişe kaynağıdır. “Biyolojik saat” kavramıyla
tanımlanan bu durum, ayrıca cinsiyet eşitsizliğinin nedenlerinden biri olarak
değerlendirilip, buna ilişkin çözümler aranmaktadır. İyi niyetle sunulan
yum-don önerisinin, çözüm arayışı olduğunu varsaysak bile, aslında bu arayış
pek çok yerde karşımıza çıkan “kadınlar ve erkekler eşit değildir, biyolojileri
farklıdır” söylemini yeniden dillendirmekte, hatta desteklemektedir.
Cinsiyetler arasındaki eşitsizliğin nedenini biyolojik farklılıklar olarak
sunmak, bu konuyu (ideolojik) ön kabullerle açıklamak anlamına da gelmektedir.
Kadınların ya da kendini başka cinsiyetlerle ifade eden insanların, erkeklerle
“aynı” olmak değil, biyolojik, fiziksel, kimyasal farklılıklara rağmen ve bu
farklılıklarla birlikte eşit haklara sahip olma talepleri vardır. Cinsiyetlerin
getirdiği belirli farklı biyolojik özellikler, birer dezavantaj kaynağına dönüşüyorsa
bunun nedeni, günlük yaşamı düzenleyen genel geçer yargılar ve politikalardır.
Oysa, Foucault’un tanımıyla bir kendilik-teknolojisidir (self technology),
yum-don. Ve kadınların, sömürüye dayalı politikalarından ödün vermek istemeyen
kapitalizmin (dev yazılım şirketleri) öznesi olmaya devam etmeleri için
kullanmaları teşvik edilen yöntemlerden biri olmaktan öte bir girişim değildir
gerçekte.
Kadınların
iş yaşamı/kariyerleri ve çocuk arasında seçim yapmak zorunda kalmalarının bu
politikalara dayanan birçok nedeni vardır;
1. Çocuk bakımı neredeyse tümüyle
kadının sorumluluğundadır. Bu sorumluluğu taşımaya çalışan kadının, çoğu
işyerinde artık bir rutine dönüşmüş uzun ve “esnek” çalışma saatlerine uyması
mümkün değildir. Çocuk bakımının sorumluluğunun her iki ebeveyn tarafından da
alınabilmesi için farklı düzenlemelere ihtiyaç vardır. Örneğin, babalık
izinlerinin arttırılması ve çalışma saatlerinin hem kadın hem erkek için
düzenlenmesi, işyerlerinde kreşlerin, yuvaların açılması, profesyonel bakım
hizmeti için bütçe ayrılması gibi düzenlemelerle çocuk bakımında kadının yükü
azaltılmalıdır.
2. Çalışırken çocuk sahibi olmanın zor
yanlarından biri de çocuk doğduktan sonra işe geri dönme sürecidir. Özellikle
bilişim sektörü, dinamik ve çok hızlı değişen bir sektördür. Temel yaklaşımlar
görece yavaş yenilenmekle birlikte, aynı amaç için kullanılabilecek araçların
çeşitliliği, yazılımlardaki artış, sürekli daha verimli teknolojilerin ortaya
çıkması, sektör çalışanlarının gelişmeleri takip etmesini gerektirir. İş
ilanlarında talep edilen uzmanlıklar 1-2 yıl içinde sıklıkla değişmektedir. Bu
noktada, bilişim sektörü en talepkar alanlardan biridir. Başlangıçta, kendini
geliştirme olarak görülüp olumlu bir şekilde nitelendirilebilecek bu
gereksinim, çoğunlukla fazla mesai gerektiren iş yükü göz önüne alındığında
zorlayıcı ve yıldırıcı olabilmektedir.
Bilişim
sektöründe sürekli gelişen, değişen gereksinimlere iş yaşamının içindeyken bile
uyum sağlamak zorlayıcı iken, uzun süreli kopuşların işe geri dönme konusunda
tedirgin edici olacağı açıktır. Bir kadın için çocuk dünyaya getirmek,
hamilelik ve çocuğun ilk zamanlardaki bakımı ile birlikte ortalama 1-2 yıl iş
yaşamından tamamen ya da kısmen uzaklaşmak anlamına geliyor. Bu kopuş
sonrasında yeniliklere uyum sağlamak fazladan bir çalışma gerektiriyor. İş
planlamaları genelde bu adaptasyon süreci hesaba katılarak yapılmadığından,
çocuk bakımı çoğunlukla eşit paylaşılmadığından, iş yaşamına dönmeye çalışan
kadınların yükü hem evde hem işyerinde artmış oluyor. Bir iş mülakatında “Yakın
zamanda çocuk yapma planınız var mı?” gibi bir soru yöneltilmesi artık sıradan
bir durum. Bu nedenle çocuk doğurmak ya da doğurmayı yumurta dondurarak
ertelemek arasındaki “seçimin”, çocuk doğurmak ve çalışılan iş arasında bir
seçime dönüşmesi neredeyse zorunlu oluyor. Bu durum zaten kendiliğinden
yumurtasını donduran kadını, çocuk doğurmayı tercih eden kadından daha cazip
bir çalışana dönüştürmekte. Kadınları özgürleştireceği söylenen bu uygulama,
gerçekte kadınlar arasında bir ayrımcılık aracı olabilir. Çocuk doğurmak, ne evde ne de işyerinde
kadınlara adil yaşama ve çalışma olanağı tanınmadığı için bir dezavantaj da
olabilmektedir. Ayrıca yumurta dondurmak ve sonrasında dondurulmuş yumurtalarla
çocuk sahibi olmak cerrahi bir operasyonu da içerdiği ve üreme kapasitesini
arttırmak için yoğun ilaç kullanımı gerektirdiğinden riskleri olan süreçlerdir.
Toplumun yeterince bilgilendirildiği ve çocuk sahibi olmak için gerekli yasal
düzenlemelerin yapıldığı koşullarda ancak, akılcı bir seçeneğe dönüşebilir.
Yumurta dondurmayı sadece “kadının kendi bedeni üzerinde söz hakkı olarak”
görmek, çok önemli bir noktayı atlamamıza neden olacaktır. Yöntemin kendisinin
ve dondurma işlemi sırasında kullanılan toksik maddelerin, doğacak bebek
üzerinde etkileri olabileceği dikkate alınmalıdır. Bu uygulama hem kadınlar hem
de doğacak bebeğin hakları açısından da değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak; cinsiyet eşitsizliğini
gidereceği iddiasıyla uygulamaya konulan bir kendilik-teknolojisinin (yumurta
dondurma) eşitsizliği gidermekten çok, yeniden üretmesi riski vardır. Üstelik
doğal yaşam ve insan yaşamı için etik, politik, psikolojik, fizyolojik
sonuçları olan bu uygulamanın, çok taraflı tartışılmasına da ihtiyaç vardır.
Günlük yaşamı, iş-aile-yaşam dengesini düzenlemeye ilişkin çocuk bakımını
kolaylaştırarak, kadınların yükünü azaltan kurumsal uygulamalar yerine,
kadınları kariyerden vazgeçmeye zorlamak başka bir eşitsizliktir. Ve bu durum,
kadınları doğal olandan kopararak bu yöntemi benimsemeye teşvik etmektedir.
Oysa sağlıklı olarak anne olmak ve bebek doğurmak için en uygun yaş aralığı
20-35 yaştır, 35 yaştan sonra düşük, sezaryen doğum ve doğum sırasındaki
komplikasyonlar artabilmektedir. Bu nedenle, teknolojiyi tümüyle kabul ya da
reddetmek yerine, kadınlara kurnazca dayatılan beden politikalarının, doğayla
çatışmadan tartışılmasına ne vakit olanak sağlanır bilemem. Ancak bu teknoloji
çoktan kadınlar arasında yaygınlaşmaya başladı bile...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder