4 Şubat 2016

Dijital Romantizm: Whatsappta çevrimiçi oluşunu izlemek de sevdaya dahil mi?


Prof. Dr. Şengül HABLEMİTOĞLU
sengul@hablemitoglu.net


Yeni dünya düzeni ve yeni Türkiye dedikleri, aslında birbirine yakın yerler. Sosyal paylaşım ağları ve çevrimiçi iletişim ilişkileri, kendimizi ifade etme biçimimizi, başkalarına, gerçekliğe ve yaşama bakış açımızı etkiliyor. Dünya ve Türkiye dijital bir devrim yaşıyor. Yarım asırlık hayatımın neredeyse son on yılında bu devrimin kuyruğundan yakalamış biri olarak, bazen korku ve şaşkınlık, bazen de gülümseyerek izliyorum olan biteni...
Geçmişin yüzyüze ilişkilerinin yerine, teknolojinin yarattığı siber sosyal alanlarda kurulan ilişkiler geçti.  Kimilerinin  ‘’soğuk yakınlık’’ olarak tanımladığı; kimilerinin duygusal kapitalizmin somutlaştığı yer olarak gördüğü sosyal medya aşkları, günümüz teknolojik yaşamının sanal gerçekliği üzerine oturuverdi.  Sosyal medya dönemi öncesi ilişkiler gizli tutulmaya çalışılırken, şimdilerde instagram, facebook üzerinde insanlar ne yediklerini, nerelerde dolaştıklarını ve en çok da aşklarını paylaşıyorlar.  Ya da yeni aşklara, aşk ihtimallerine mesaj atıp, tagleyip, likelayıp, retweet edip, whatsapptan, messengerdan emojiler gönderiyorlar. Kimse kimseye artık diz çöküp ilanı aşk etmiyor. Ya da daha nostaljik söylersek, yar ucunu yakarak mektup yazmıyor. Gül göndermiyor, emoji çiçek, kalp  yolluyor.  Şiir de yazmıyor, copy paste yapıp bir Özdemir Asaf bir Cemal Süreya şiiri yolladı mı oluyor sana aşkın en dijital hali...

Biliyoruz ki, insan röntgenciliği seven bir varlık ve gözetim ya da birilerini gözetlemek, yeni iletişim teknolojilerine özgü bir durum da değil.  Olan sadece gözetlemenin bu teknolojiler aracılığıyla yaygınlaşması ve sıradanlaşması. Özellikle de sosyal medya kullanımı, dijital iletişimin cepten halledilebilmesi ki; burada Foucault ve Giddens’a birer öpücük göndermeden geçemem ikisini de okumaya bayılıyorum, devletin kendi sıradan vatandaşlarını, sermaye gruplarının ise, tüketicileri sistemli bir şekilde gözetlemelerine olanak sağlarken; toplumda da bireylerin birbirlerini sürekli gözetlemesini kolaylaştırmıştır.  Yüzyüze gıybet yerini elektronik dedikoduya ya da benim çok sevdiğim bir ifade ile ‘’sosyal bilgi paylaşımı’na’’ bırakmıştır. Artık Bauman’ın da dediği gibi; ‘’geçmişin çeşme başı sohbetleri yerini elektronik sosyal ağlarla bir tür elektronik mahalle kültürü’’ne terk etmiştir. Üstelik bu mahallenin değişmeyen tek yanı çiğdemlerin çitlenmesinin hala mümkün olmasıdır. Rahmetli ananemin deyimiyle; ‘’mahalleyi kuran (dijital) gözdür’’. Hayırlı olsun hepimiz birer az ya da çok röntgenciyiz. Niedzviecki, Dikizleme Günlüğü kitabında bu durumu anlatmaktadır. Dijital medya kullanıcıları, yani bizler, çeşitli akıllı  uygulamalar yoluyla eşzamanlı olarak birbirimizin nerede, ne yaptığını on line biliyoruz. 


 Bu durum özellikle duygusal ilişkilerin değişmesine ve çeşitli sorunlara yol açıyor. Giddens’a göre romantik ilişkinin yerini, plastik cinsellik ve saf ilişki aldığı için bireyler aşık oldukları diğer bireyleri sürekli gözetlemektedirler. Saf ilişki denilince insanın şöyle bir hoşuna gidiyor, temiz/saf gibi ama işin aslı öyle değil.  Saf ilişkinin koşullarından en önemlisi; ilişki kuran çiftlerin ilişkinin sürmesi için yeterli tatmin türetip türetmediğini görmek amacı ile ilişkilerini sürekli karşılıklı olarak gözetlemeleridir. Dijital iletişim araçları, akıllı telefonlar ilişkilerde gözetleme aracı olarak kullanılıyor. ‘’Takip etme‟ ve ‘’takip edilme‟  aritmetiği ile işleyen sosyal ağlar ve her an ulaşılabilir olmayı sağlayan cep telefonlarıyla gözetlemek, alışkanlık haline geliyor, sıradanlaşıyor, meşrulaşıyor. Sosyal ilişkilerini ağırlıklı olarak sosyal ağlar üzerinde yaşayan dijital kuşak, birbirlerini daha çok gözetliyor ve kontrol ediyor.
Cep telefonu uygulamaları her an ulaşılabilir/ulaşabilir olmak, insanlara sevgililerini ceplerinde taşıdıkları hissini vermektedir. Sosyal ağlarda sevgilinin postlarını bildirim olarak almayı ayarlamak, lokasyon temelli uygulamalarla gün içinde nerelere gittiğini izlemek ilişkileri etkiliyor. Aşkın gözetlenebilen halini yaşatıyor. Karşılıklı güveni belki gerçekten belki de yok yere sarsıyor, ilişkinin kimi zaman sonlanmasına neden oluyor. Gözetim toplumsaldan bireyselleşmeye evriliyor. Bu, dijital şiddeti de beraberinde getiriyor. Toplumsal şiddetin ve özellikle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan kadınlara yönelik şiddetin yoğun olduğu Türkiye’de fiziksel, duygusal, cinsel, ekonomik vb. şiddet türlerine dijital şiddetin de eklendiğini görüyoruz. Kendi danışanlarımdan biliyorum; çiftlerin çoğu ilişkilerinde birbirlerinin sosyal medya hesaplarını düzenli olarak kontrol ettiklerini söylüyorlar. Erkeklerin bazıları eşlerinin araçlarına araç takip sistemi taktırdıklarını itiraf ediyorlar. Çiftler birbirlerinin eposta ve sosyal medya hesaplarına ait özel şifrelerini birbirleriyle ‘’sadakat göstergesi’’ olarak paylaşıyorlar. Birbirlerinin profillerini sürekli gözetliyorlar, Facebook’ta ilişkisi var durumunun işaretlenmesini hatta isimlerinin yazılmasını birbirlerinden istiyorlar. Düşünsenize bunu ilişkilerinin resmileşmesi ve güvencesi olarak görüyorlar. Eşlerini kıskananlar, evliliğinin sarsılmadığını kanıtlamaya çalışanlar sürekli mutlu aile fotoğrafları paylaşarak olası taarruzları savuşturmaya çalışıyorlar. Birbirlerinin paylaşımlarına, takipçi ve takiplerine müdahale ediyorlar, bazen doğrudan şifre varsa iletileri ya da kişileri siliyorlar, sosyal medya hesaplarını kapatmaya zorluyorlar.
    Cep telefonları, Periscope, Foursquare, Badoo, Sonar ya da Facebook Places gibi yer bildirimi uygulamalarıyla birbirlerinin her an nerede olduklarını gözetleyip hesap sorabiliyorlar. Çevrimiçi eylemler, yine çevrimiçi psikolojik, sözel ve duygusal şiddete dönüşebiliyor. Buna son zamanlarda virüs olarak yayılan ‘’birinin stalkerı (sapığı) olmak’’ diyoruz. Kanımca değişmeyen ama şaşırtan durum; çiftlerin çevrimiçi sevdaları doğal bulmaları hatta böyle bir yaşamı benimsemeleri.  Daha da ilginç olanı, stalkera dönüşmediği sürece gözetlenmekten rahatsız olmadıkları, hatta kıskançlıkla gözetlenmenin bireyleri mutlu ettiği, kendilerini değerli hissettirdiği...

Son olarak hepimiz şunu anlamalıyız; ilişkilerinde uyumlu ve ihtiyaçlarına net yanıt alabilen çiftler ya da çiftlerden biri ilişkisini sosyal medyada göze sokmaya çalışmıyor. Evlilik terapistleri sosyal medyanın aldatmayı kolaylaştırdığı ya da neden olduğu önermesine kesinlikle katılmıyorlar ki, ben de aynı görüşteyim. İnternet ihanetleri neden artıyor biliyor musunuz? Eğer ilişkilerde yolunda gitmeyen şeyler varsa, ilişki çatlaklar oluşturan sarsıntılar geçirmişse taraflar arasında boşluklar, hoşnutsuzluklar başlıyor.  İnternet en kolay ulaşılır araç olduğundan bireyler hızlı bir arayış içine giriyorlar. Kısacası; sosyal medya aldatmaya ya da ayrılmaya neden olmuyor, arayış içindeki bireylerin işini kolaylaştırıyor o kadar. Gelelim şu whatssappta çevrimiçi olmaya; pek çok ilişkinin/aşkın sonunu hazırlıyor. Mavi tık, en son çevrimiçi olunan zaman, ‘’aşk fobisi’’ ya da hastalıklı güvensizlik yaratan bir paranoyaya bağlanıyor. Freud’un bir akış olarak tanımladığı libidonun özgürce hareketi  insanın bir başka insana bağlanması ile sonuçlanıyor. Bir anlamda 1+1=1 oluyor. Ne güzel ve anlamlı. Ancak çevrimiçi aşklarda bu ne kadar yaşanmakta bilmiyoruz, bağlanmak ve bir olmak yerini bazen hastalıklı bir biçimde ‘’basılanma’’ya bırakmakta. Dijital romantizmin sosyal medyada yaşanan aşklardan ya da sosyal medya yolu ile çiftlerin birbirini aldatmasından daha da riskli yanı bu işte... Whatsapp aşkın en zayıf halkası, kullanmasak mı acaba ne dersiniz?.. J J J   





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder