Prof. Dr. Şengül HABLEMİTOĞLU
sengul@hablemitoglu.net
Yeni dünya düzeni ve yeni Türkiye dedikleri, aslında
birbirine yakın yerler. Sosyal paylaşım ağları ve çevrimiçi iletişim
ilişkileri, kendimizi ifade etme biçimimizi, başkalarına, gerçekliğe ve yaşama
bakış açımızı etkiliyor. Dünya ve Türkiye dijital bir devrim yaşıyor. Yarım
asırlık hayatımın neredeyse son on yılında bu devrimin kuyruğundan yakalamış
biri olarak, bazen korku ve şaşkınlık, bazen de gülümseyerek izliyorum olan
biteni...
Geçmişin yüzyüze ilişkilerinin yerine, teknolojinin
yarattığı siber sosyal alanlarda kurulan ilişkiler geçti. Kimilerinin
‘’soğuk yakınlık’’ olarak
tanımladığı; kimilerinin duygusal kapitalizmin somutlaştığı yer olarak gördüğü
sosyal medya aşkları, günümüz teknolojik yaşamının sanal gerçekliği üzerine
oturuverdi. Sosyal medya dönemi öncesi
ilişkiler gizli tutulmaya çalışılırken, şimdilerde instagram, facebook üzerinde
insanlar ne yediklerini, nerelerde dolaştıklarını ve en çok da aşklarını
paylaşıyorlar. Ya da yeni aşklara, aşk
ihtimallerine mesaj atıp, tagleyip, likelayıp, retweet edip, whatsapptan,
messengerdan emojiler gönderiyorlar. Kimse kimseye artık diz çöküp ilanı aşk
etmiyor. Ya da daha nostaljik söylersek, yar ucunu yakarak mektup yazmıyor. Gül
göndermiyor, emoji çiçek, kalp
yolluyor. Şiir de yazmıyor, copy
paste yapıp bir Özdemir Asaf bir Cemal Süreya şiiri yolladı mı oluyor sana
aşkın en dijital hali...
Biliyoruz ki, insan röntgenciliği seven bir varlık ve
gözetim ya da birilerini gözetlemek, yeni iletişim teknolojilerine özgü bir
durum da değil. Olan sadece gözetlemenin
bu teknolojiler aracılığıyla yaygınlaşması ve sıradanlaşması. Özellikle de sosyal
medya kullanımı, dijital iletişimin cepten halledilebilmesi ki; burada Foucault
ve Giddens’a birer öpücük göndermeden geçemem ikisini de okumaya bayılıyorum, devletin
kendi sıradan vatandaşlarını, sermaye gruplarının ise, tüketicileri sistemli
bir şekilde gözetlemelerine olanak sağlarken; toplumda da bireylerin birbirlerini
sürekli gözetlemesini kolaylaştırmıştır.
Yüzyüze gıybet yerini elektronik dedikoduya ya da benim çok sevdiğim bir
ifade ile ‘’sosyal bilgi paylaşımı’na’’ bırakmıştır. Artık Bauman’ın da
dediği gibi; ‘’geçmişin çeşme başı sohbetleri yerini elektronik sosyal ağlarla bir
tür elektronik mahalle kültürü’’ne terk etmiştir. Üstelik bu mahallenin
değişmeyen tek yanı çiğdemlerin çitlenmesinin hala mümkün olmasıdır. Rahmetli
ananemin deyimiyle; ‘’mahalleyi kuran (dijital) gözdür’’.
Hayırlı olsun hepimiz birer az ya da çok röntgenciyiz. Niedzviecki, Dikizleme
Günlüğü kitabında bu durumu anlatmaktadır. Dijital medya kullanıcıları, yani
bizler, çeşitli akıllı uygulamalar
yoluyla eşzamanlı olarak birbirimizin nerede, ne yaptığını on line biliyoruz.
Bu durum özellikle
duygusal ilişkilerin değişmesine ve çeşitli sorunlara yol açıyor. Giddens’a
göre romantik ilişkinin yerini, plastik cinsellik ve saf ilişki aldığı için
bireyler aşık oldukları diğer bireyleri sürekli gözetlemektedirler. Saf ilişki
denilince insanın şöyle bir hoşuna gidiyor, temiz/saf gibi ama işin aslı öyle
değil. Saf ilişkinin koşullarından en
önemlisi; ilişki kuran çiftlerin ilişkinin sürmesi için yeterli tatmin türetip türetmediğini
görmek amacı ile ilişkilerini sürekli karşılıklı olarak gözetlemeleridir. Dijital
iletişim araçları, akıllı telefonlar ilişkilerde gözetleme aracı olarak
kullanılıyor. ‘’Takip etme‟ ve ‘’takip edilme‟ aritmetiği ile işleyen sosyal ağlar ve her an ulaşılabilir
olmayı sağlayan cep telefonlarıyla gözetlemek, alışkanlık haline geliyor,
sıradanlaşıyor, meşrulaşıyor. Sosyal ilişkilerini ağırlıklı olarak sosyal ağlar
üzerinde yaşayan dijital kuşak, birbirlerini daha çok gözetliyor ve kontrol
ediyor.
Cep telefonu uygulamaları her an ulaşılabilir/ulaşabilir
olmak, insanlara sevgililerini ceplerinde taşıdıkları hissini vermektedir. Sosyal
ağlarda sevgilinin postlarını bildirim olarak almayı ayarlamak, lokasyon temelli
uygulamalarla gün içinde nerelere gittiğini izlemek ilişkileri etkiliyor. Aşkın
gözetlenebilen halini yaşatıyor. Karşılıklı güveni belki gerçekten belki de yok
yere sarsıyor, ilişkinin kimi zaman sonlanmasına neden oluyor. Gözetim toplumsaldan
bireyselleşmeye evriliyor. Bu, dijital şiddeti de beraberinde getiriyor.
Toplumsal şiddetin ve özellikle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan
kadınlara yönelik şiddetin yoğun olduğu Türkiye’de fiziksel, duygusal, cinsel,
ekonomik vb. şiddet türlerine dijital şiddetin de eklendiğini görüyoruz. Kendi
danışanlarımdan biliyorum; çiftlerin çoğu ilişkilerinde birbirlerinin sosyal
medya hesaplarını düzenli olarak kontrol ettiklerini söylüyorlar. Erkeklerin
bazıları eşlerinin araçlarına araç takip sistemi taktırdıklarını itiraf
ediyorlar. Çiftler birbirlerinin eposta ve sosyal medya hesaplarına ait özel
şifrelerini birbirleriyle ‘’sadakat göstergesi’’ olarak paylaşıyorlar.
Birbirlerinin profillerini sürekli gözetliyorlar, Facebook’ta ilişkisi var
durumunun işaretlenmesini hatta isimlerinin yazılmasını birbirlerinden
istiyorlar. Düşünsenize bunu ilişkilerinin resmileşmesi ve güvencesi olarak
görüyorlar. Eşlerini kıskananlar, evliliğinin sarsılmadığını kanıtlamaya
çalışanlar sürekli mutlu aile fotoğrafları paylaşarak olası taarruzları
savuşturmaya çalışıyorlar. Birbirlerinin paylaşımlarına, takipçi ve takiplerine
müdahale ediyorlar, bazen doğrudan şifre varsa iletileri ya da kişileri
siliyorlar, sosyal medya hesaplarını kapatmaya zorluyorlar.
Cep telefonları,
Periscope, Foursquare, Badoo, Sonar ya da Facebook Places gibi yer bildirimi uygulamalarıyla
birbirlerinin her an nerede olduklarını gözetleyip hesap sorabiliyorlar. Çevrimiçi
eylemler, yine çevrimiçi psikolojik, sözel ve duygusal şiddete dönüşebiliyor.
Buna son zamanlarda virüs olarak yayılan ‘’birinin stalkerı (sapığı) olmak’’
diyoruz. Kanımca değişmeyen ama şaşırtan durum; çiftlerin çevrimiçi sevdaları
doğal bulmaları hatta böyle bir yaşamı benimsemeleri. Daha da ilginç olanı, stalkera dönüşmediği
sürece gözetlenmekten rahatsız olmadıkları, hatta kıskançlıkla gözetlenmenin bireyleri
mutlu ettiği, kendilerini değerli hissettirdiği...
Son olarak hepimiz şunu anlamalıyız; ilişkilerinde uyumlu
ve ihtiyaçlarına net yanıt alabilen çiftler ya da çiftlerden biri ilişkisini
sosyal medyada göze sokmaya çalışmıyor. Evlilik terapistleri sosyal medyanın
aldatmayı kolaylaştırdığı ya da neden olduğu önermesine kesinlikle
katılmıyorlar ki, ben de aynı görüşteyim. İnternet ihanetleri neden artıyor
biliyor musunuz? Eğer ilişkilerde yolunda gitmeyen şeyler varsa, ilişki
çatlaklar oluşturan sarsıntılar geçirmişse taraflar arasında boşluklar,
hoşnutsuzluklar başlıyor. İnternet en
kolay ulaşılır araç olduğundan bireyler hızlı bir arayış içine giriyorlar.
Kısacası; sosyal medya aldatmaya ya da ayrılmaya neden olmuyor, arayış içindeki
bireylerin işini kolaylaştırıyor o kadar. Gelelim şu whatssappta çevrimiçi
olmaya; pek çok ilişkinin/aşkın sonunu hazırlıyor. Mavi tık, en son çevrimiçi
olunan zaman, ‘’aşk fobisi’’ ya da hastalıklı güvensizlik yaratan bir
paranoyaya bağlanıyor. Freud’un bir akış olarak tanımladığı libidonun özgürce
hareketi insanın bir başka insana
bağlanması ile sonuçlanıyor. Bir anlamda 1+1=1 oluyor. Ne güzel ve anlamlı.
Ancak çevrimiçi aşklarda bu ne kadar yaşanmakta bilmiyoruz, bağlanmak ve bir
olmak yerini bazen hastalıklı bir biçimde ‘’basılanma’’ya bırakmakta. Dijital
romantizmin sosyal medyada yaşanan aşklardan ya da sosyal medya yolu ile
çiftlerin birbirini aldatmasından daha da riskli yanı bu işte... Whatsapp aşkın
en zayıf halkası, kullanmasak mı acaba ne dersiniz?.. J J J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder