24 Kasım 2012



KARŞILAŞMALAR : Kente Özgü Bir Etkileşme ve İletişim Yolu

Günlük yaşamlarımızın akışı içinde her birimiz, farkında olmadan ya da bazılarımız bilerek, yüz ifadelerimizi, duruşumuzu ve hareketlerimizi sıklıkla ya da sürekli olarak denetleriz. Hatta bu denetleme bizi öyle bir yere götürür ki, toplum içinde çeşitli amaçlarımıza ulaşmak için bunları düzenleriz. Kimi insanlar yüz ifadelerinin, duruşlarının vs. denetiminde ve başkaları ile ilişkilerini bu yolla sürdürmekte uzmandırlar.

Ben bu yazımda daha çok kontrol edilemeyen etkileşimden söz etmek istiyorum, hani o hepimizin gün içinde sürekli yaşadığı karşılaşmalarla kurulan anlık ‘’denetimli olmayan etkileşimler’’den. Erwing Goffman’ın 60lı yılların ikinci yarısında yaptığı araştırmalarını yayınladığı çalışmalarına bakınca, bu türden denetimli olmayan iletişimin ‘’karşılaşmalar’’la yaşanabildiği ve çoğunlukla kent insanına özgü olduğu anlaşılmakta. Goffman buna ‘’odaklanmamış/amaçlanmamış etkileşim’’ demektedir. Gerçekte kalabalık bir caddede, metroda, sinemada, kalabalık bir alışveriş merkezinde çok sayıda insanla bir araya geldiğimizde bu etkileşim vardır. İnsanlar başkaları ile böyle ortamlarda doğrudan konuşarak iletişim kurmasalar da kısa süreli karşılaşmalarda duruşları, yüz ifadeleri ve beden jestleri yolu ile sözel olmayan bir iletişim içinde olurlar. Bu tür odaklanmamış etkileşim daha çok bizim başkalarına nasıl görünmek istediğimizle ilgilidir, başkalarının ne söylediğine çok da dikkat etmeyiz o sırada.

Goffman, karşılaşmaları ‘’uygar kayıtsızlıklar’’ olarak adlandırıyor ve diyor ki; karşılaşmalarda eğer bireyler hiçbir biçimde diğerlerinin söylediklerine ya da yaptıklarına doğrudan dikkat etmiyorlarsa bu odaklanmamış amaçsız etkileşmedir. Yani bakarız insanlara ama görmeyiz, bir davette tek başına ayakta duran biri gibi. Karşılaşmaları çeşitlendirelim biraz; çalışma yaşamı içinde seminer, davet gibi toplantılarda yapılan ayaküstü sohbetler, yemeklerde garsonlarla ya da alışverişte satıcılarla, kasadaki görevlilerle yapılan kısa süreli konuşmaların hepsi birer karşılaşmadır. Bu karşılaşmalarda uygar kayıtsızlıklar bir kenara bırakılmalıdır, en azından kısa bir süre için. Bir de asansör karşılaşmaları  vardır ki, hiç birimiz hoşlanmayız. Tanımadığımız insanlarla asansörde olduğumuzda hep kayıtsız kalmaya özen gösteririz, genellikle asansördekilerden başka her yere havaya ya da asansörün düğmelerine bakarak abartılı bir pozla etkileşmemeye çalışırız. Karşılaşmalarda kayıtsızlığın bitirilmesinin gerektiği anlar insanların çoğu için ürkütücü ve risklidir. Çünkü karşılaşmanın niteliği ile ilgili yanlış anlaşılmaktan korkarız pek çoğumuz. Bu ana ‘’odaklanmış etkileşim’’ deniyor. İlk önce insanların gözleri karşılaşır ama çoğu insan başkalarının gözlerine bakmaktan çekinir, dolayısı ile bu tür etkileşimde bakmaktan ve söylenen sözlerden daha çok yüz ifadeleri ve beden jestleri kullanılır. Oysa gözlerin karşılaşması tek başına bir yakınlık, etkileşme ve güven göstergesidir. Göz teması bedenin hiçbir zaman yalan söylemeyen bölümünü, ruhun penceresinin açılmasını sağlar, o yüzden birbirimizin gözüne bakmak istemeyiz.  Bedenin başkaları ile etkileşimde bu en savunmasız bölümünü kullanmak istemeyişimizin nedeni aklımızdakinin anlaşılmasından korkmamızdır. Çünkü başkaları üzerinde o kısacık anda yaratmaya çalıştığımız izlenim için kullandığımız duruş, yüz ve beden jestlerini kontrol edebiliriz ama gözlerimizi kontrol edemeyiz. Gözlerimiz  karşılaştıklarımız için içtenliğimizi ya da amacımızı yansıtır.

Bütün bunları neden anlatmak istedim, uzunca bir süredir insanların hem kendilerini hem de başkalarını, yaşam(lar)ımızı ne denli kontrol etmeye çalıştığımızı/çalıştıklarını  gözlemliyorum. Ne yorucu böyle yaşamak, insanlar her gün evlerinden çıkarken dramaturjik bir biçimde sahne almaya gider gibi rol takınarak çıkıyorlar, evlerine dönünce de bir sonraki günün sahne hazırlıklarına başlayıp hangi rolü oynayacaklarına çalışıyorlar. Bir sabah uyanamayacaklarını hep unutarak… Bir kandırma ve kandırılma içinde yaşamı sürdürerek yaşadıklarını sanıyorlar. Eriştiklerini sandıkları bu kendiliklerin/benliklerin aslında iliştirilmiş olduğunu hiç düşünmeden, anlamadan… Sonra da mutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranıyorlar… Oysa biraz cesaret ve olduğun gibi görünmek; yaşamı ne basit ve keyifli yapacak, hadi bir yerden başlamak gerek… Hadi! yeter daha yorulmadınız mı?            

3 yorum:

  1. “ Dünya bir oyun sahnesi, bizler birer oyuncuyuz... Bütün erkekler ve bütün kadınlar, sırası geldiğinde girerler ve çıkarlar bu oyun sahnesine...”
    W.Shakespeare

    YanıtlaSil
  2. " Oysa gözlerin karşılaşması tek başına bir yakınlık, etkileşme ve güven göstergesidir." Hocam, en değer verdiğim etkileşimdir. Lakin aile bireylerim de dahil herkes gerek sözlü gerek tavırlarıyla bu yakınlığı kurmamı engellemiştir. Buna rağmen özellikle de asansörlerde ki karşılaşmalarımda inatla sözlü ve görsel yakınlık kurar o an karşımdaki her kimse illede dilini çözer bakışlarını güzelleştiririm :)
    Bir günaydın yada iyi günler diyerek göz göze gelmenin ufak bir gülümsemenin yerini ne tutar ? Karşılaşmalar da !.. Yozlaşıyor insanlarımız :(

    YanıtlaSil
  3. Çok beğendim. Günümüz insanının karmaşıklaşan ve çeşitlenen yaşam içinde nasıl yalnızlaştığı ortaya konuluyor...

    YanıtlaSil