KARŞILAŞMALAR
: Kente Özgü Bir Etkileşme ve İletişim Yolu
Günlük yaşamlarımızın akışı içinde
her birimiz, farkında olmadan ya da bazılarımız bilerek, yüz ifadelerimizi,
duruşumuzu ve hareketlerimizi sıklıkla ya da sürekli olarak denetleriz. Hatta
bu denetleme bizi öyle bir yere götürür ki, toplum içinde çeşitli amaçlarımıza
ulaşmak için bunları düzenleriz. Kimi insanlar yüz ifadelerinin, duruşlarının
vs. denetiminde ve başkaları ile ilişkilerini bu yolla sürdürmekte uzmandırlar.
Ben bu yazımda daha çok kontrol
edilemeyen etkileşimden söz etmek istiyorum, hani o hepimizin gün içinde
sürekli yaşadığı karşılaşmalarla kurulan anlık ‘’denetimli olmayan etkileşimler’’den. Erwing Goffman’ın 60lı
yılların ikinci yarısında yaptığı araştırmalarını yayınladığı çalışmalarına
bakınca, bu türden denetimli olmayan iletişimin ‘’karşılaşmalar’’la
yaşanabildiği ve çoğunlukla kent insanına özgü olduğu anlaşılmakta. Goffman
buna ‘’odaklanmamış/amaçlanmamış
etkileşim’’ demektedir. Gerçekte kalabalık bir caddede, metroda, sinemada,
kalabalık bir alışveriş merkezinde çok sayıda insanla bir araya geldiğimizde bu
etkileşim vardır. İnsanlar başkaları ile böyle ortamlarda doğrudan konuşarak
iletişim kurmasalar da kısa süreli karşılaşmalarda duruşları, yüz ifadeleri ve
beden jestleri yolu ile sözel olmayan bir iletişim içinde olurlar. Bu tür odaklanmamış
etkileşim daha çok bizim başkalarına nasıl görünmek istediğimizle ilgilidir,
başkalarının ne söylediğine çok da dikkat etmeyiz o sırada.
Goffman, karşılaşmaları ‘’uygar kayıtsızlıklar’’ olarak
adlandırıyor ve diyor ki; karşılaşmalarda eğer bireyler hiçbir biçimde
diğerlerinin söylediklerine ya da yaptıklarına doğrudan dikkat etmiyorlarsa bu
odaklanmamış amaçsız etkileşmedir. Yani bakarız insanlara ama görmeyiz, bir
davette tek başına ayakta duran biri gibi. Karşılaşmaları çeşitlendirelim
biraz; çalışma yaşamı içinde seminer, davet gibi toplantılarda yapılan ayaküstü
sohbetler, yemeklerde garsonlarla ya da alışverişte satıcılarla, kasadaki
görevlilerle yapılan kısa süreli konuşmaların hepsi birer karşılaşmadır. Bu
karşılaşmalarda uygar kayıtsızlıklar bir kenara bırakılmalıdır, en azından kısa
bir süre için. Bir de asansör karşılaşmaları
vardır ki, hiç birimiz hoşlanmayız. Tanımadığımız insanlarla asansörde
olduğumuzda hep kayıtsız kalmaya özen gösteririz, genellikle asansördekilerden
başka her yere havaya ya da asansörün düğmelerine bakarak abartılı bir pozla
etkileşmemeye çalışırız. Karşılaşmalarda kayıtsızlığın bitirilmesinin gerektiği
anlar insanların çoğu için ürkütücü ve risklidir. Çünkü karşılaşmanın niteliği
ile ilgili yanlış anlaşılmaktan korkarız pek çoğumuz. Bu ana ‘’odaklanmış etkileşim’’ deniyor. İlk
önce insanların gözleri karşılaşır ama çoğu insan başkalarının gözlerine
bakmaktan çekinir, dolayısı ile bu tür etkileşimde bakmaktan ve söylenen
sözlerden daha çok yüz ifadeleri ve beden jestleri kullanılır. Oysa gözlerin
karşılaşması tek başına bir yakınlık, etkileşme ve güven göstergesidir. Göz
teması bedenin hiçbir zaman yalan söylemeyen bölümünü, ruhun penceresinin
açılmasını sağlar, o yüzden birbirimizin gözüne bakmak istemeyiz. Bedenin başkaları ile etkileşimde bu en
savunmasız bölümünü kullanmak istemeyişimizin nedeni aklımızdakinin
anlaşılmasından korkmamızdır. Çünkü başkaları üzerinde o kısacık anda yaratmaya
çalıştığımız izlenim için kullandığımız duruş, yüz ve beden jestlerini kontrol
edebiliriz ama gözlerimizi kontrol edemeyiz. Gözlerimiz karşılaştıklarımız için içtenliğimizi ya da
amacımızı yansıtır.
Bütün bunları neden anlatmak
istedim, uzunca bir süredir insanların hem kendilerini hem de başkalarını,
yaşam(lar)ımızı ne denli kontrol etmeye çalıştığımızı/çalıştıklarını gözlemliyorum. Ne yorucu böyle yaşamak,
insanlar her gün evlerinden çıkarken dramaturjik bir biçimde sahne almaya gider
gibi rol takınarak çıkıyorlar, evlerine dönünce de bir sonraki günün sahne
hazırlıklarına başlayıp hangi rolü oynayacaklarına çalışıyorlar. Bir sabah
uyanamayacaklarını hep unutarak… Bir kandırma ve kandırılma içinde yaşamı
sürdürerek yaşadıklarını sanıyorlar. Eriştiklerini sandıkları bu kendiliklerin/benliklerin
aslında iliştirilmiş olduğunu hiç düşünmeden, anlamadan… Sonra da mutsuzluk ve
çaresizlik içinde kıvranıyorlar… Oysa biraz cesaret ve olduğun gibi görünmek;
yaşamı ne basit ve keyifli yapacak, hadi bir yerden başlamak gerek… Hadi! yeter daha yorulmadınız mı?
“ Dünya bir oyun sahnesi, bizler birer oyuncuyuz... Bütün erkekler ve bütün kadınlar, sırası geldiğinde girerler ve çıkarlar bu oyun sahnesine...”
YanıtlaSilW.Shakespeare
" Oysa gözlerin karşılaşması tek başına bir yakınlık, etkileşme ve güven göstergesidir." Hocam, en değer verdiğim etkileşimdir. Lakin aile bireylerim de dahil herkes gerek sözlü gerek tavırlarıyla bu yakınlığı kurmamı engellemiştir. Buna rağmen özellikle de asansörlerde ki karşılaşmalarımda inatla sözlü ve görsel yakınlık kurar o an karşımdaki her kimse illede dilini çözer bakışlarını güzelleştiririm :)
YanıtlaSilBir günaydın yada iyi günler diyerek göz göze gelmenin ufak bir gülümsemenin yerini ne tutar ? Karşılaşmalar da !.. Yozlaşıyor insanlarımız :(
Çok beğendim. Günümüz insanının karmaşıklaşan ve çeşitlenen yaşam içinde nasıl yalnızlaştığı ortaya konuluyor...
YanıtlaSil