Cumhuriyet Gazetesi ve Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Gelişme ve Toplum Araştırmaları Merkezi(GETA)
89.Yılında 29 Ekim 1923 Sempozyumu
Değerlendirme Paneli 6 Kasım
2012 Ankara
Kadın: Osmanlıdan
Cumhuriyete-Cumhuriyetten Osmanlıya mı?
Cumhuriyet’in 89 yılı tamamlayan geçmişine
ve daha öncesine bakınca elbetteki kadınların ayrı bir tarihi yoktur.
Dünya tarihine ve ulusların tarihine böylesi
ayrımcı bir bakış açısı da son derece yanıltıcı olur.
Toplumların tarihi ve toplumsal düşüncenin
evrimi bir bütündür.
Dolayısı ile bu noktada bir kadın erkek
ayrımcılığı yapılamaz.
Ama şu da bir gerçektir ki, kimi tarihi
süreçleri kavrayabilmek için kadınların bakış açıları ve yöntemleri ile
zenginleşen bu süreçlerin içindeki
‘’kadınlık durumu’’nu (genel anlamdaki insanlık durumunun dışında ve bunun yanı
sıra) dikkate almakta yarar var, ben de tam olarak böyle yapacağım. Yaşadığımız
Osmanlı’dan Cumhuriyete geçirdiğimiz tarihsel süreçten bazı seçilmiş kadın durumlarını
aktarmaya sonunda yaşadıklarımızla içinde olduğumuz kadınlık durumunu mümkün
olursa kadın bakış açısı ile tek bir
cümlede tanımlamaya çalışacağım…
Kadın bakış açısı; kimi tarihi
süreçlerde daha da önem kazanır, şimdi olduğu gibi…
Öncesi, hazırlayıcı koşulları ve ilanı ile
89. Yılını son derece olaylı kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti böylesi bir
tarihi süreçtir. Ki, bunu çok iyi bilen Mustafa Kemal
Atatürk, Anadolu’yu kuşatan kan ve ateş
içinde en ufak fırsatı değerlendirerek kadınlara hitap eder. Kadınların Halide
Edip’le Kara Fatma ile Kurtuluşa katılımını teşvik eder.
Mustafa Kemal Kuruluş yıllarında aynı şeyi
yapar Afet İnan’dan Sabiha Gökçen’e, üniversite kürsülerinden gökyüzüne kadın
için süregidekısıtları, Cumhuriyet’in yeni getirdiği kurallar zincirini de zorlayarak
kadını sosyal yaşamın içine katmak ister.
Bunun için öncülerini yüreklendirerek büyük
bir özenle yol açmaya çalışır.
Atatürk’ün her yaptığını eleştirmek eğilimi
de 80’lerde ortaya çıktığı söylenen ki, ben buna katılmıyorum, Türkiye Kadın
Hareketi içinde yer alan bazı aktivist ve teorisyen kadınlar tarafından
başlatılmıştır.
Söylem şu olmuştur; kadınlar haklarını elde
etmek için mücadele etmemişler gümüş tepsi ile bu haklar onlara sunulmuştur,
kadın resmi devlet ideolojisinin belirlediği ölçülerde modern bir ev kadını
anne eş olmaya zorlanmıştır vs. diyerek kadın devrimi ağızlarda paramparça
edilmiştir.
Oysa bugün Cumhuriyetin kuruluş yıllarında
yapıldığı söylenen bu ‘dayatmacı jakoben
kafanın kadın devrimi’ni ki bunu tırnak içinde söylüyorum mumla aratacak
bir gerileme döneminden geçilmektedir, özellikle kadınlar açısından, toplumu
etkileyen sosyal haklar açısından yapılanları saymıyorum bile…
Mustafa Kemal Atatürk dayatmacı kadın
devrimi yapmıştır diyenlere kadınların zamanında yeterli tepkiyi göstermediğini
kabul etmeliyiz.
Oysa Mustafa Kemal’in kadın devrimi bir
tesadüf değildir, bu sürecin tarihsel hazırlayıcı koşullar bütünü var. Elbette ki, kadınların bu topraklardaki çağdaşlaşma atılımları Cumhuriyetle
başlamadı. Bunu Tanzimata kadar götürmek mümkün ve doğrusu da bu zaten…
Çünkü Cumhuriyet Türkiyesi kadınıyla erkeği
ile Tanzimat’ın çizdiği yörüngede çağı yakalamaya çalışmıştır. Osmanlı’da kadının özellikle II.
Meşrutiyet’le birlikte sorunlarını dile getirme ve çözmede önemli mücadeleleri
var. Meşrutiyet yılları Osmanlı’da çok canlı
yaşanmış kadınlar açısından, kadınlar bulundukları eşitsiz ve yasaklı konumdan
sadece yakınmakla kalmamış bu dönemde örgütlü çalışmalar yapmışlardır;
Osmanlı Türk Hanımları Esirgeme Derneği,
Asri Kadın Cemiyeti,
Mamulat-ı Dahiliye İstihlakı Kadınlar
Cemiyeti Hayriyesi,
Kırmızı Beyaz Kulübü,
Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti
gibi…
Ayrıca dönemin kadın dergileri var,
okuma-yazma oranının çok düşük olduğu bu dönemde dergilere talep var, 3bin
baskı yapan dergiler var…
Terakki,
Hanımlara Mahsus Gazete,
İnsaniyet,
Şükufezar,
Alem-i Nisvan ve başkaları…
Bu dergiler ve örgütlenmelere bakıldığında
kadınların sorunlarını daha önceleri erkeklerin yazdığını biliyoruz, özellikle
Batıcılık, İslamcılık, Türkçülük gibi çeşitli saiyasal akımlarda kadın konusu
hep önemli olmuş. Kadının ne giyeceği, nasıl ve ne kadar
eğitim alacağı , nasıl yaşaması gerektiği erkekler tarafından belirlenmeye
çalışılmış.
Kadınlara yönelik ilk dergileri çıkaranlar daha
çok Batıcılık akımı içinde yer alan erkekler.
Amaçları kadının toplumdaki yerini
değiştirerek erkeğin de bundan gelişme göstermesini sağlamak. Ancak kadınlar yayın yapmaya başladıktan
sonra durum farklılaşıyor.
Hatta erkeklerin kadın dergilerine yazılar
görndermeleri üzerine de diyorlar ki, ‘’bize
yardımcı olmak istiyorsanız yazılarınızı erkek dergilerinde yayınlayın, o vakit
bizim davamız için hayırlı bir iş yapmış olursunuz…’’
Kadınlar Dünyası dergisinin başında şöyle
yazıyor; ‘’Hukukumuz eşit olarak
tanınmadıkça bizim sayfalarımızda erkeklere yer yok… ‘’ Dönemin kadınlarının esas mücadelesi
Önce aile içindeki roller, karı koca ne
demek evlenme nasıl olmalıdır, Lise ve üniversite eğitimi alma taleplerini dile
getiriyorlar, Çalışmak için mücadeleleri var. Kendi aralarında para toplayarak
dokuma tezgahları, terzihaneler açıyorlşar.
İlk kez bir kamu kuruluşunda çalışma
mücadelesi veriyorlar. Müslüman kadınların çalışamayacağı gerekçe gösterilse de
7 kadın Telefon idaresinde çalışmaya başlıyor.
Kadınların cesur olmadıkları inancını yıkmak
için Belkıs Şevket üstü açık tek motorlu tayyare ile İstanbul üzerinde uçuyor. Bu sadece Osmanlı toplumunda değil tüm Müslüman dünyada yankı buluyor. Az önce söyledim dernek çalışmaları var…Balkan
Savaşları sırasında yersiz güvencesiz kalan kadınlara yemek ve barınma
sağlanıyor. Mesleki eğitim verilerek kadınların terzilik yapmaları sağlanıyor. Bugün hala çok sayıda insandan duyduğumuz şu
sözler o dönemde dile getiriliyor. Kadınlar da akıllıdır… kadınlar bunca geçen
zaman rağmen bu –da ekinden bir türlü kurtulamadılar.
Kadınların siyasi hakları
konusunda çalışmaları…
1908’de Meclis-i Mebusan toplantılarını
dinleme talepleri var. Ve diyorlar ki, ‘’bizi
içeriye almazsanız biz de Batılı kadınlar gibi gösteriler yapacağız…’’
Hatta 1913’te kurulan Osmanlı Müdaafa-i
Hukuk-u Nisvan (Kadın) Cemiyeti’nin kuruluş programında ‘’şu an için siyasal hak istemek ana hedefimiz değildir. Öncelikle
toplumsal yaşamda dönüşümü gerçekleştirmek ana hedefimizdir, bu demek değildir
ki siyaseti istemiyoruz zamanı gelince onu da isteyeceğiz…’’ demişlerdir.Cumhuriyet ilan edildiğinde kadınlar artık
ne Osmanlı’daki gibi haklarına yönelik bir mücadelenin başlangıcında ne de
zorlu savaş yıllarında olduğu gibi ülke savunmasındaydılar.
15 Haziran 1923 tarihli Süs
dergisinde Kadınlar Halk Fırkası’nın kurulduğu haberi veriliyordu.
Ancak Partinin yasal geçerlik kazanması için
vilayetten izin alması gereknekteydi. Valiliğin yanıtı 6ay sonra geldi. Siyasal
haklarını elde etmemiş kadınlara parti kurma izni verilmemişti.
5 Şubat 1924’te Kadınlar Birliği adıyla yeni
bir dernek kuruldu, derneğin programından siyasi içerikler çıkarılmıştı, ancak
bu kadınların mücadelesini engellemedi.
Kadınlar Birliği’nin kurucularından Nezihe
Muhittin kadınların siyaset, hak ve mözgürlük mücadelesinin devam ettiğini
herkese duyurdu. Hatta 20 Temmuz 1927 tarihli İstanbul
Gazetesi’nde ‘’biz seçim hakkımızı elde etmeye dayalı idealimizden vaz geçmiş değiliz, zira bundan
vazgeçersek derneğimizin hiçbir varoluş nedeni kalmaz. Davamızın zaferi için
ölünceye kadar çalışacağız. Bizim yaşamımız buna yetmez ise, hiç olmazsa bizden
sonra gelenler için ortalığı temizlemiş oluruz…’’ diyordu. Tabii kadınlar adına bu kadar açık ve
yürekli bir mücadeleyi deklare eden kadınların mücadelesinin güçlenmesini
beklemenin her dönemde saflık olduğunu anlamak gerek.
17 Şubat 1926 Medeni Yasa’nın kabulü ve aynı
yıl Beyoğlu Evlendirme Dairesi’nde 14 Ekim 1926 tarihinde ilk medeni nikah
kıyıldı. Kadınlar 1934 yılında siyaset yapmaya hak
kazandıktan sonra 1935’te Kadınlar Birliği kendini fesh etti.
Gerçekten mücadele edilecek
hiçbir konu kalmamış mıydı…
1934’te kadınların seçme ve seçilme hakkı
yasallaştıktan sonra basında, örneğin Cumhuriyet Gazetesi’nde kadınların bütün
haklarını elde ettikleri vekil olabildikleri, ayrı bir kadın örgütlenmesine
gerek kalmadığı yönünde yazılar yayınlanmaya ‘’.. artık bu birliği kapatalım
mı? ‘’ şeklinde yönlendirici yazılar yayınlandı. Kaldı ki, bu dönemde sadece
Kadınlar Birliği değil diğer dernekler de kapatıldı. Kapatılan derneklerin Halkevleri çatısı altında çalışabilecekleri söylenir ve 1935’te Kadınlar Birliği kendini
fesh eder. Savaş sonrası erkekler eve döndüğünde
dışarıda çalışan kadınların eve dönmesi
teşvik edilir. Dönemin kadın dergilerinin adı birden değişir;
Ev Kadını, Ev Hayatı, Ev İşi ama buradaki mantığı da anlamak gerekmektedir yeni Cumhuriyetin sosyal yaşamının aile yaşamının inşaa edilmesine ihtiyaç vardır.
60’lar da ve 80’lerde kadınlar hep siyasetin
içinde olmaya çalıştılar. Hatta 80’lerdeve 90’larda BM kadın 10yılları ile yaşanan küresel
süreçte Türkiye’de çok sayıda kadın derneği bir kadın hareketlenmesi ile önemli
çalışmalara imza attılar. Bunların çoğu uluslararası sözleşmelerin
altına imza koyan bir ülke olmamızdan ve bunun hükümetler üzerindeki bağlayıcı
niteliğinden kaynaklandı, ancak kadınların hakları için mücadeleleri hiç
nitelik değiştirmeden bugüne kadar sürdü.
80 darbesi kadınların da
mücadelesine de zarar verdi.
80’lerin 2. Yarısında özellikle kadına
yönelik şiddet ve siyasete katılma Medeni Yasa’da kadını güçlendirecek
yasaların düzenlenmesine yönelik mücadele öne çıktı.
Günümüzde Radikal Feministler, Sosyalist
Feministler, İslamcı Feministler, Kemalist Feministler gibi bir çok parçalılık
var. Kadınlar birbirini kadından saymaz hale
geldiler bir anlamda özellikle siyasette ciddi zihinsel erkekleşme ve
erkeklerin benimsediği yöntemlerle siyaset yapmayı benimsediklerini görüyoruz. Toplumun tümünü kuşatması sağlanan ayrışmışlık
durumu kadınlar arasında da var. Cumhuriyetin 89. Yılında Meşrutiyet
döneminin ve Cumhuriyetin başlangıç yıllarının gerisine mi düştü diye de
düşünmüyor değilim.
Hala kadınların giyimi tartışılıyor
Hala kadınların kaç çocuk doğurması
gerektiğine erkekler karar veriyor
Hatta çocuk doğurup doğurmayacağına
Hala kadın yöneticiler tüm yönetim
kademelerinde eşit temsil edilemiyorlar mecliste nüfusun yarsısını oluşturan
kadınların oranı ilk defa son seçimlerde ilk seçimlerdeki %4ten %14e ulaştı.
Kadın Belediye Başkanı yok, Vali yok.
Müsteşar, Bakan, Yargının başı kadın yok.
Kadın dövülüyor, öldürülüyor,
korunmuyor,çalışması çok güç annelik koşullarına ilişkin iyileştirmeler hep
ağırdan alınıyor.
Eğitimde sağlıkta eşit değil.
Ama bir konuda çok önde kadın imgesinden her
yerde yararlanan bir zihniyet var.
Yani kadının mücadelesi bugün geçmişten çok
daha güç koşullarda sürüyor sürdürülmeye çalışılıyor. Osmanlı’dan 89 yıl sonra hepimizi
sevindirmesi gereken tek şey kadın haklarına ilişkin ciddi bir farkındalık var. Mücadeleye hazır bir kadın potansiyeli ve
düşünsel alt yapı var.
Tek eksiklik erkek desteği; karar
mekanizmalarında kadının görünürlüğü için erkeği razı etmek zorunda olduğumuz
uzun bir yoldan gelip yine uzun bir yolda olduğumuzu da söylemek istiyorum.
Teşekkürler ve saygıyla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder